Sao Miguel Arcanjo, Abaitinga köyü (Brezilya)

Şimdi biraz B anlatsın:


24 Şubat - 2 Mart 2020

Sao Paulo'daki son sabahımızda zorlu haberleşme zincirinden sonra - gitmemeyi bile tartıştık - akşam saatlerinde Sao Miguel'e varacak bir otobüsle gitmeyi ve oradan ev sahiplerimizin bir arkadaşının Uber arabasıyla köye gitmeyi kararlaştırabilmiştik, bunun için saat üç kırk beşe kadar vaktimiz vardı.

Otel görevlileri çantaları saat ikiye kadar odamızda tutmamıza ses çıkarmadılar. Ne var ki gittiğimiz Martinelli binası gene kapalıydı. İki saat daha zamanımız vardı ve bir hotspot bulup yüksek bir yerden başka nereden görebileceğimizi araştırdık. 19 dakika yürüyüş mesafesinde bir yer buldu İ ve rahat adımlarla gitmeye başladık. Yolda sokakları inleten şarkılar ve danslarla karnaval geçitine takılınca yol biraz uzadı ama olsun, hep bir ağızdan on binlerce kişinin aynı şarkıları söylemesi, kucaklaşıp öpüşmesi, izlenmeye değer bir görüntüydü. Biz sohbet ederek yola devam ederken rotadan epeyce saptığımızı fark etmemişiz. Aklımız da biraz Rio de Janeiro sokaklarında kalmış olacak, zira orası küçüktü, mesafeler kısacıktı, Sao Paulo'da ise mesafeler en az iki üç kat daha uzaktı. İ, ne pahasına olursa olsun o binanın tepesine çıkmaya kararlıydı, adımlarımızı sıkılaştırdık, yağmura aldırmadan ilerledik ama binanın olduğu yer tekrar karnaval bölgesi kontrol noktası olunca yine kalabalığa karışmak zorunda kaldık. Saat ikide otelde olmamız gerekirken, ikiye çeyrek kala hala o binayı arar durumdaydık, en sonunda pes ettik ve haritanın önerdiği en kestirme yoldan otele dönmeye çalıştık. Çalıştık çalışmasına ama yeniden karnaval yürüyüşüne karışınca ne ileri gidebilir olduk ne geri. Sonra koşar adım oradan kaçıp daha uzun bir yoldan bir vadiyi geçerek katedral yönüne ilerlemeyi düşündük ama Sao Paulo da hiç öyle yaya sever bir kent değil, en az 500 metre ileride metrobüs alt ve üst geçitlerinde çıka yolumuzu bulabildik. Otele ancak iki bucuğa doğru varabildik ama bu hala iyiydi, çünkü otelden otogar metroyla sadece 20 dakikaydı.

Metronun merdivenlerindeki tatsızlık ise kırmızı çantamızın tekerinin kopması oldu, daha ilk ülkede başımıza gelecek iş miydi bu! Allahtan otogarda tekeri sertçe yerine yerleştirince eskisi gibi çalıştığını görüp derin bir soluklandık.

Biletleri aldıktan sonra bir büfeden atıştırmalık bir şeyler aldı İ, ama aldıkları kat kat kağıda dolanmış, tatsız tuzsuz, fiyatı otobüs biletiyle aynı olan ürünlerdi. Yememek daha iyi bile olabiliriz ama yolumuz uzundu. İkinci kez Cometa adlı şirketten almıştık bileti, bunların otobüslerinde internet, tuvalet ve içme suyu var. Rio'dan gelirken sıcaklık iyidi içeride ama bu kez hem sıcak hem çok havasızdı, oldukça yurucu bir yolculuk oldu o yüzden. Geçtiğimiz yollardaki yerleşimler, Türkiye'deki herhangi bir sahil kasabasını veya Balkanlardaki herhangi bir kasabayı andırıyordu hep. 1,2,3 katlı, sıvasız, çirkin tuğla - beton binalar, uçları görünen inşaat demirleri, küçük bir bahçe ve sokaklarda kablo pornografisi olarak özetlenebilecek bir mimari zevksizlik. Zaman zaman durduğumuz daha büyük yerleşim yerlerinde ise büyük alışveriş merkezleri ve diğer ticari üniteler göze batıyor. Kiliseler her yerde, ama ilginç bir şekilde kiliseleri herhangi bir evden ayıran özellik, daha bakımlı olması ve belirleyici bir işaretinin olması dışında hiçbir şey değil.

São Miguel Arcanjo'ya indiğimizde saat yedi bucuğa geliyordu. Ben daha otobüsteyken Uber ayarlayıp ayarlayamayacağımıza bakmayı unutmuşum diye hayıflanırken İ, ev sahiplerimizi çoktan bulmuştu bile. Hemen otogarın arkasındaki marketten bir alışveriş yapıp tuvalet ihtiyacımızı da karşıladık. Bizi ağırlayanlar, gönüllülerin mutfak masraflarına katılmalarından memnun olacaklarını ama katılmazlarsa da dert etmeyeceklerini yazmışlardı, biz hemen ilk yapacağımız yemek için alışverişi yaptık, sonrasını ileride düşünmeye bıraktık.

Bizi karşılayan, 25 yaşlarında çok şirin bir kadın ve 3 yaşındaki sarışın oğluydu. M ve Y, arkadaşlarının arabasıyla gelmişler, biz de eşyalarımızı yükleyip yaklaşık 20 km uzaktaki Abaitinga köyüne gittik. Tıpkı Santa Isabel yolu gibi buranın yolu da daha bir sene önce inşa edilmiş çok güzel bir yoldu. Köy girişiyle yolun arası sadece iki km civarında bir uzaklık. Eve geldiğimizde bizi yine köpekler ve kediler karşıladı, çünkü bu evde de üç köpek, dört kedi, iki tavuk ve bir katır varmış. M'nın eşi F milli parktaki kamping alanında çalıştığı için iki gün sonra dönecekmiş eve, onun için M ve Y yalnızdı. Bizim için hızlıca sebzeli makarna yapıp bizi doyurdular ve kalacağımız eve yerleştirdiler. İki oda, bir giriş, büyük bir mutfak, banyo ve tuvaletten oluşan evimiz tümüyle bize aitti ve yatağımız birleştirilmiş iki tek kişilik yatak ve bir çocuk yatağından oluşuyordu. İlk kez bu kadar geniş bir yatma alanımız olacaktı. Biz gelmeden ZG için oyuncaklar hazırlanarak yatağına koyulmuştu. Daha ilk görüşmeden delilik edip buraya gelmekten vazgeçmemenin doğru tercih olduğunda hemfikir olmuştuk bile.

Önceki kaldığımız yerden çok daha rahat ve temiz olan bu yerdeki ilk gecemizin sonunda kalkıp birlikte kahvaltı hazırladık ve tanıştık. İ, tapioca yapmayı izleyerek öğrendi, sonraki kez ise (birazcık benim de ise karışmamla) kendisi yaptı. Ev sahiplerimizin yaşadığı yer çok geniş bir panoramik cam ön cepheye sahip iki oda, bir mutfak banyo ve tuvaletten oluşan bir ev. Yaklaşık 50 metrekare civarındaki salon önümüzdeki, sabahları anlatıldığına göre tukan kuşlarının kendilerini gösterdiği, diğer zamanlarda ise en uzaktaki yağış alan yerlere kadar görülebilen vadiyi ayaklarımızın altında hissettiren bir genişliğe sahip. Ancak beton ve fayans döşeli taban ve çatı altındaki büyük büyük boşluklar, dışarıda hava soğuyup rüzgar çıktığında içerideki sıcaklığı dışarıdakinden bile aşağı düşürüyor. Özellikle güneş olmadığı zamanlar uzun kollu giysi, pantolon ve çorap olmadan evde durmak rahat değil. Havanın açık olduğu - nadir - zamanlarda ise çok keyifli. Günde üç kez burada birlikte yemeklerimizi hazırlayıp yedik ve sohbet ettik.

Y koşturup sürekli neyi istemediğini haykırıp dururken ZG karış karış önce bütün zemini sürünerek kat etti, üçüncü gününde apalamayı öğrenip hızını arttırdı, son güne ise oturmayı başararak girdi. Yani uzun zamandır kendisinden beklenenleri dört beş güne sığdırarak bizim yüzümüzü güldürdü.
F çarşamba günü öğleye doğru geldi. Carlos Botelho milli parkının bitişiğinde, evden 8 km uzaklıkta bir kamping alanında konaklayanlara dört gün boyunca rehberlik etmiş ve kamp alanının bakım, temizlik ve teknik işlerini yürütmüş, oradan geliyordu. Son günümüzde bizi de oraya götürdüler ve harika bir gün yaşattılar.

İlk iki gün boyunca oldukça az miktarda yemek hazırlanınca, ve üstüne önceki kaldığımız yerde de çok az yemek ve çok az çeşit olduğunu görünce Brezilya'da midemizin epeyce küçüleceğini düşünmeye başlamıştık ama ikinci günden sonra onlar da fazla yemeye ve fazla pişirmeye başladı. Bu vejeteryan aileyle bamya, pirinç, fasulye, manjioca / kasava ağırlıklı menülerde baharat olarak çokça kurkuma ve zencefil kullanıldı. Yemekler hep birlikte büyük masanın etrafında bir el alıp diğeri verecek şekilde el ele tutuşulduktan sonra "Bom apetiti para todos nos" duasıyla başlayarak yendi. M mutfakta oldukça becerikli bir kadın. Önceki öğünlerden kalan yemekleri bir şekilde başka şeyler ekleyip yeniden pişirerek bam başka bir aş olarak önümüze koydu ve hepsi de çok lezzetli oldu.

Workawayci olarak orada belli bir görevimiz yoktu ama kargılarla kaplanmış bahçeyi otlardan ve kargılardan temizlemeye yardım edersek çok mutlu olacaklarını söylediler. Birinci günden başlayarak sebze ekecekleri yeri ayrıktan temizlemeye, daha önceki gönüllülerin kestikleri kargıların köklerini sökmeye başladım. Toprak oldukça sert, ot köklerinin örülmüş çapakları ise alabildiğine inatçıydı, iş bir türlü ilerlemiyordu. Üstüne bir de durmadan yağan yağmur eklenince temizleyebildiğim ve çapalayabildiğim alanın genişliği 50 metrekareyi bile bulmadı. Çamurdan dolayı toprağa dokunamayınca üçüncü günden itibaren tarladaki diğer kargıları kesip tarla dışına taşımaya başladık. Üç günde yaklaşık bir dönümü temizleyebildik ve öncesinde dört beş metrelik kargolarla ve altında otlarla tamamen kaplı olan tarla tanınmaz hale geldi... Bir hafta daha kalsam herhalde tamamen ekime hazır hale getirebilirdim orayı. Ancak ayrıkların deniz mayınlarına benzeyen binlerce tohumu öyle temizlemekle bitecek gibi değil, birkaç hafta arayla sürekli bunu yapmak gerekiyor bir süre, yoksa iki ay sonra orada herhangi bir işlem yapıldığına tanık bulunamaz. Sondan bir önceki gün, kestiğimiz kargıları yılan ve örümceklere yuva olmasın diye öğütme makinesinden geçirmek ve malç yapılmak üzere kurumaya bırakmak istedik ama üç tane öğütmeden bozulan makine yüzünden hevesiniz kursağımızda kaldı. Bir gün de yakındaki okaliptüs çiftliğinden odunlar ve çalılar toplayıp eve taşıdık ve evin önünde parçalara ayırarak fırında kullanılabilecek uzunluğa getirdik ve yığdık. Okaliptüsler her yerde. Çok güzel görünüyor içinde gezerken ama bunların oluşturulması için yağmur ormanlarının tıraşlandığı düşünüldüğünde elde edilen faydanın zarara değip değmeyeceğini sorgulamamak zor.

İ, oldum olası ekmek yapmayı öğrenmeye meraklıdır. M'nın bu işlerden anladığını duyunca ben birlikte de yapmayı önerdi. İki gün süren bir çaba sonucunda üç dört kilo ağırlığında üç parça ekmek yapmayı başardılar ve iki gün boyunca sade veya tereyağı sürerek o muhteşem ekmekleri yedik. İ, son güne kadar yeniden yapmanın ve yola çıkarken onlardan götürmenin hayalini kurdu ama olmadı, vakit kalmadı.

Kaldığımız köyde internet çok az çekiyor, onun için iki kez köyün merkezine bir benzinciye gidip sonraki gidilecek ve kalacağımız yerleri belirlemeye çalıştık ama Brezilya sitelerinden alışveriş yapmak o kadar zor ki en sonunda Iguazu şelalesini görmekten vazgeçmeye ya da şimdilik ertelemeye karar verdik. Oraya giden şirketten bilet almayı başaramadığımız gibi 24 saatlik yolculuk yaparak karayoluyla gitmeyi de göze alamayınca yönümüzü Buenos Aires'e çevirdik. Sao Paulo'ya geri dönerek uçakla Arjantin'e geçmek şimdilik en hesaplı seçenek olarak öne çıktı. Bunu ileride anlatacağım.

Havanın her gün yağışlı olması milli parkı gezme planlarımızı hep ileri atmanıza neden oluyordu ama en sonunda gitmemize iki gün kala eşyalarımızı gece orada uyumaya uygun şekilde toplayıp bizi Sao Miguel'den getiren Uberci kadınla kamping alanına gittik. Neredeyse hiç durmadan çiseleyen yağmur, birbiri üstüne binerek, yıkılarak, sarılarak, uzanarak örülen bu Atlantik ormanlarını ortaya çıkarmış. İçinden her vadiden gelen dereciklerin geçtiği yürüyüş yolları kamp alanında birleşerek ufak bir ırmak oluşturuyor. Özellikle içinde iki mutfak, bir tuvalet banyo ve kalıcı ve geçici çadırın bulunduğu bu kamp alanı çevresi kuşların çok rağbet ettiği bir yer. Ormanın çok yoğun olduğu yerlerde kuş pek az oluyor zaten. Çok sayıda mavi, yeşil, sarı ve kahverengi kuş yanında birkaç tane de kolibri görme fırsatımız oldu. Son gün yaptığımız iki saatlik derin orman yürüyüşünün sonunda bir tane tukan kuşunun bir yanını görme şansımız da oldu. Sadece bu ormanda yaşayan bir maymun türünü ise sadece bir yürüyüş yolunda görebilirmişiz ama bu tur pahalı olduğu ve 7 yaş altı kabul edilmediği için tercih etmedik, zaten etsek de ZG varken turun temposuna ayak uydurmayabilirdik.
Pazar günü artık gitme zamanı geldiğinde Uberci kadını yine çağırdılar ama beklenen saatte gelmediği gibi bir saat sonra da gelmedi, çünkü atılan mesajı okumamış görünüyordu. Hal böyle olunca 50-60 kilo yükü ve iki çocuğu omuzlayıp 8 km yolu yürümeye başladık. İlk üç km sonunda asfalt yola çıkılıyordu ve orada otostop yapma şansımız olduğunu söylediler. Ne var ki bizi görenler gaza biraz daha hızlı basıyordu. Duyduğumuza göre otostopçulara güven çok azmış burada. Yine de bir km daha gittikten sonra biri durup kızları ve çantaları götürmeyi kabul etti. F ve ben yüklerden kurtulmanın hafifliğiyle hoş, tempolu bir yürüyüş ve sohbet tutturmuştuk ki, o da nesi! Yanımızdaki iki gündür bize musallat olan kimin olduğu bilinmeyen köpek bir anda büyük bir tehlike sezmişçesine sol tarafta vadinin derinlerinde akan suya doğru atıldı. O anda ne olduğunu anladık: sarmaşıkların alçak kısımlarında oynaşan bir rakun türü olan quatileri görmüştü köpek, onlara saldırmak istiyordu. Yıllardır sadece bir tanesini bir kez görebilen F şaşkınlık ve büyük keyif içindeydi. En sonunda çok ender bir türden onlarca örneği bir arada görebilmiştik. İ'nin bunu duyduğunda yunus balıkları için yaşadığı "neden bunlar hep sana denk gelir de bana bir kez sin denk gelmez!" üzüntüsünü yaşayacağından neredeyse emindim ama eve varınca yanıldım, çünkü onun aklı, çektiği, ZG'nin ilk oturma videosu ve fotoğraflarıyla meşguldü, o yüzden benim için de daha çok sevinebildi.

Neyse biz F ile parkın girişine kadar yürüdük ve oradan ayrıldıktan kısa süre sonra onun bir tanıdığı bizi köy girişine kadar bıraktı, böylece 8 yerine beş buçuk km yürüyerek eve ulaştık. Kızların eve kadar götürüldüğünden emin olmadığımızdan eve kadar gidip oradan benzinciye geri dönme endişesi taşıyorduk ama ana kapıdan girince üç gün önce serdiğimiz çamaşırların yerinde olmadığını görüp rahatladık, kızlar çoktan gelmişti.

Akşam için evde bulduğum sebze namına ne varsa hepsini öğleden kalma kara kuru fasulye yemeğiyle karıştırıp biraz baharatla şenlendirerek akşam yemeğini hazırladım. Herkes yorgundu zaten ve sabahın köründe kalkıp eşyamızı yerleştirmemiz de gerekiyordu, o yüzden İ'ye hemen ZG'yi alıp uyutmasını, bulaşık işini halledip hemen benim de geleceğimi söyledim. İ daha kapıdan çıkar çıkmaz ortalık "imdat!" çığlığıyla inledi. Hemen kapıya koştuk. Bir haftadır ilk kim düşecek diye tombala çektiğimiz, ateştuğla ile döşenmiş hafif eğimli, yağmurdan kaygan yol, son gününde kurban olarak İ'yi seçmişti, hem de kucağında ZG ile birlikte. ZG çığlık çığlığa kaldı ama görünen yerlerinde bir sıkıntı yoktu, İ leğen kemiğinin üstüne düştüğü için onun durumu daha ciddi olabilirdi ama sıcağı sıcağına bunu anlamak kolay değildi. Sonunda bulaşığı en sahiplerine bırakıp ZG'yi de alarak eve geçtik. Zaten uykusu gelen ZG emince hem uyuyakaldı, arada İ, duş alırken ben de valizi yerleştirdim ve sabaha pek bir iş bırakmadık.

Sabah İ, en kötü uykusunu uyuduğunu söyleyerek uyandı ama neyse ki düşmeden kaynaklı ciddi bir sorunu görünmüyordu. Eşyaları bahçedeki çatılı park yerine bırakıp son kahvaltımızı yaparak hep birlikte köye gittik. On beş dakika geciken ve o gün çok popüler olacağı tutan belediye otobüsü ucu ucuna bizi Sao Paulo otobüsüne yetiştirdi ve duygusal kucaklaşmalar ve yeniden görüşme umutlarıyla yeni arkadaşlarımızdan ayrıldık.

Sao Paulo'ya giden otobüste İnternet olmadığı için uçuş için check-in yapma işini ve Buenos Aires'te kalacak yer ayarlama işini Sao Paulo otogarında halledebilme umuduyla seyahat günlüklerimizi yazarken aklımızda Abaitinga'nın sürekli yağan yağmurları, esen rüzgarları ve soğuğu, ev sahiplerimizin muhteşem oturma odası manzarası, o odada pişirilen ve yenen nefis yemekler ve ekmeğin tadı, Carlos Botelho parkının rengarenk kuşları, rakunları, ağaçları kendine yuva edinmiş bromeliaları, paylaşılan altı kısacık gün ve kurulan enfes dostluk ve en sahiplerimizle ileride Türkiye'de buluşmak ne iyi olur düşüncesi vardı...

Comments

Popular posts from this blog

Legfontosabb eszközünk / Our most important tool / En önemli aracımız

Készülődés / Preparing

Nulladik állomás / Stop 0 / Sıfırıncı durak